DURSUN ALİ ERZİNCANLI - 40 YAŞINDASIN
DURSUN ALİ ERZİNCANLI - 40 YAŞINDASIN ENGLISH TRANSLATION
Rahmetini umarak
Günahkar bir dille;
Allah azze ve celle
Ya rasulallah,
Âlemlere rahmet hayatın geçiyor kalbimizden,
Kalbimizden seyrediyoruz seni.
> Expecting your mercy
> With a sinfull tongue
> Allah azze ve celle
> Ya rasulallah,
> Your life passing through our hearts, which is mercy to universes
> We are watching you by our hearts
İşte
Bir yaşındasın,
Beni sa'd yurdundasın
Sana süt anne olmadı kadınlar
Bu yüzden dargın bulutlar
Bir damla yağmur indirmiyor
Kıtlık hüküm sürüyor beni sa'd yurdunda
Minicik bir bulut var gökyüzünde
Sana aşık...
Ayrılmıyor başucundan
Ve insanlar yağmur duasında...
Hz.halime kucağına alıyor seni
Yeryüzünde bir gölgelik...seni güneşten korumak için
Oysa minicik bulut gökyüzünde
Sana meftun, sana kilitli...
Ve dua eden rahibin kucağındasın
Dünyalar güzeli gözlerine bakıyor rahip
Kıtlığı da unutuyor, yağmuru da, duayı da
Ama sen unutmuyorsun
Uğruna canlarımız feda o gözlerinle gökyüzüne bakıyorsun
O minicik bulut ilişiyor bakışlarına
Büyüyor, büyüyor...
Sonra nazlı, nazlı yağmur damlaları iniyor buluttan
Fakat çoğusu bilmiyor yağmurun geliş sebebini
Çoğusu bilmiyor seni...
> There
> You are one year old
> You are in Ben-i Sad country (Son’s of Sad like in Ben-i Israel…)
> Women didn't want be a milk-mother to you
> So clouds are displeased
> They don't let a drop down
> Famine is governing in the country of Ben-i Sad
> There is a tiny cloud in sky
> Loving you….
> Not leaving your bedside
> And people are on Kisna dova (prayer for rain)
> Hz Halime taking you to her lap
> A shade in the earth… to keep you from sun
> But a tiny cloud in the sky
> Captivated with you, bound to you
> And you are in the lap of the praying priest
> Churchman looking to your eyes, to those that are most beautiful in world
> He forgets about famine, forgets the rain, forgets praying
> But you don't forget
> Looking to the skies with your eyes, which we sacrifice our lifes for
> That tiny cloud sticks to your looks
> Largening, largening
> Then coy, coy rain drops come down from the cloud
> But most of the people did not know the reason of that rain’s coming
> Most of them do not know You…
Altı yaşındasın
Medine-i münevvere yolundasın
Yanında aziz annen ve ümmü eymen
Yetimliğini hissediyorsun baba kabristanında
Sonra yolda, ebva'da öksüzlük karşılıyor seni
Mekke'ye annesiz giriyorsun
Abdulmuttalip bir başka seviyor seni
Ebu talip bir başka seviyor
Ya rasulallah
Mekke çocukları annelerine seslenirler miydi senin yanında
Onlar anne deyince sen yere mi bakardın
Mekke rüzgarları kaç gece gözyaşlarını taşıdı ebva'ya
Kaç gece anne diye hıçkırdın
Efendim!
Senin yerine de anne dedik annemize
Senin yerine de baba dedik
> You are six years old
> You are on the road to Medine-i Münevvere
> Near you your Saint Mother and Ümmü Eymen
> You are feeling your fatherlessness at grave of your father
> Then on the road, at Ebva, motherlessness meets you
> You are turning to Makkah without your mum
> Abdulmuttalip loves you in a different way
> Ebu Talib loves in a different way
> Ya rasulallah,
> Were the children of Makkah calling their mothers near you
> When they said “mother” , were you looking to ground
> How many nights the wind of Makkah carried your tears to Ebva
> How mant nights You cried sobbingly
> Lord!
> We called our mothers as "mother" instead of you
> We called “father” instead of you too
Yirmi beş yaşındasın
Ve bambaşkasın
Kimse sana denk değil
Şefkat yayıyor kokun
Güven veriyor sesin
Sen muhammed-ül emin' sin
> You are at 25
> And you are so different
> Nobody is equal to you
> Your smell distributes tenderness
> Your voice is trustful
> You are Muhammed- ül emin (trustable)
Otuz üç yaşındasın
Dalga dalga rahmet var
> You are 33 years old
> The mercy is coming like waves
Otuz beş yaşındasın
Hadi gel bekletme yar
İniltiler çalıyor kapısını göklerin
Hadi gel bekletme yar
Sinesi çatlayacak rasul bekleyenlerin...
Hadi gel ey yâr!
Nurdağına davet var
> You are at 35
> Haydi (hajde), dont make us wait dear
> Groanings are knocking the doors of skies
> Haydi, dont make us wait dear
> The chests of those will burst who wait for Resul (prophet)
> Come on, come oo dear
> There is an invitation (for you) to mountain Nour
İşte
Kırk yaşındasın
Hira nur dağındasın
Cibril iniyor göklerden
Ve nokta nokta her yerden salat, selam yükseliyor
Sen kâinatın yüreğinden hasretle kopan " ah! " sın
Karanlık gecelerimize sabahsın
Sen nebiyullahsın
Sen habibullahsın
Sen rasulullahsın
> There
> You are 40 years old
> You are on Hira Nour montain
> Gabriel is coming down from skies
> And praise and greetings raises from everywhere
> You are the “ah!” that broke away from the heart of universe
> You are the morning to our dark nights
> You are Nebi of Allah (Nebi > prophet )
> You are Habib of Allah (Habib > darling, lover )
> You are Rasul of Allah (Rasul > prophet with holy book)
Niye incittilerki seni sultanım
Niye işkence yaptılarki sana
Ebu talip öldü diye mi bu pervasızca saldırılar
Himayesiz kaldın diye mi
Kabe'deki ağlayışın geliyor gözümüzün önüne
" amca yokluğunu ne çabuk hissettirdin " diyişin
Haremde namaz kılışın geliyor aklımıza
Başına pislikler saçılıyor
Başlar feda o mübarek başına
Nasipsizler sana bakıp nasıl da gülüyorlar
Biri koşuyor mekke sokaklarından sana doğru
Biri koşuyor ama sanki yere inmiş arş-ı Âla
" bu koşan kimdir " diye bir soru dolaşıyor boşlukta
Bu koşan kim?
Ve cevap veriyor biri:
Muhammed' in kızı fatımatüz-zehra
Velilerin anası...
Yüzünü gözünü siliyor biricik kızın
Sana yeryüzünde en çok benzeyen
Gülmesi sen, ağlaması sen
" ağlama kızım " diyişin geliyor aklımıza
Niye çıkardılar ki yurdundan seni
Himayesiz kaldın diye mi
Onlar bilmiyorlar mıydı seni himaye edeni
Seni yetim bulup barındıranı
Seni alemlere rahmet kılanı
Onlar deli diyorlardı sana, sen susuyordun
Mecnun diyorlardı, şair diyorlardı, sen susuyordun
"seni bizim elimizden kim kurtaracak" diyorlardı
Sen,
Sen " allah! " diyordun
Allah azze ve celle
Semayı haşyet kaplıyordu
Sen " allah! " diyordun
Arş-ı Âla titriyordu
Bedir' de " allah! " diyordun
Üç bin melek iniyordu alaca atlarda
Yüz yirmi beş bin sahabi :
" anam babam sana feda olsun " diyordu
> Why did they hurt you, my Sultan
> Why did they torture you
> Are those careless atacks were because Ebu Talib passed away?
> Because you became defenceless?
> We see you crying in Kaaba
> “Uncle, how fast you make me feel of your absence” You are saying
> We are remembering Your namaz (prayer) in Harem
> Dirts being spreaded to Your head
> To Your head, which heads should be sacrificed for
> How did those unfortunates look and laugh on You
> Someone running through Makkah streets to You
> Someone is running but that is like the great skies had came down to land
> A question “Who is that running one” is flowing in space
> Who is that running one?
> And someone replies :
> The daughter of Muhammed, Fatımatüz-zehra
> Mother of saints
> Your dearie doughter is wiping her face and eyes
> The one who looks like you the most on the earth
> Her smile is like Yours, Her cries is like yours
> We remember how You say “ Dont cry daughter”
> Why did they cast you off from your country
> Because You became defenceless?
> Dont they know Who protects You
> The One who finds you fatherless and the one who sheltered
> The One who made you mercy for universes
> They were calling you “mad”, you were keeping silent
> They were calling “Mecnun”, “ Poet” , you were keeping silent
> They were saying “ Who will save you from us”
> You,
> You were telling “ Allah!“
> A respect that comes with fear was covering sky
> You were telling “ Allah! “
> Great sky was trembling
> You were saying “Allah” in Bedir
> 3 Thousand of angels were coming down with variegated horses
> 125 000 sahabis
> Were saying “I dont change You to my parents”
Ya rasulallah
Medine-i münevvere sokaklarında yürüyordun
Neccar oğulları'nın küçük kızları seni görünce
Sevinçten ne yapacaklarını bilememişlerdi
" beni seviyor musunuz " diye sormuştun onlara
" seni çok seviyoruz ya habiballah " demişlerdi
Sen de:
" allah biliyor ki ben de sizi çok seviyorum" demiştin
Bu gün yaşayan gençler var
Neccar oğulları'nın kızları diğil belki
Ama seni onlar da çok seviyor
Gözyaşlarından belli ki seni canlarından çok seviyorlar
Senden başka kimseleri yok
Allah biliyor ki sen onları da çok seviyorsun
> Ya rasulallah,
> You were walking in the streets of Medine-i Münevvere
> When “Sons of Neccar”’s little daughters saw You
> They didnt know what to do because of their excitement
> “Do you love me” You had asked them
> “We love you so much ya Habiballah” they had said.
> And You:
> “Allah knows that I love you so much too” You had said
> There are young people living today
> Maybe they are not the daughters of Neccar’s sons' tribe*
> But they love you so much too
> Their tears prove that they love You more than their lives
> They have nobody other than You
> Allah knows that You love them so much too
Altmış üç yaşındasın
Refik-i Âla duasındasın
Senin için siyah yünden çizgili bir cüppe dokunmuştu
Kenarları beyazdı
Onu giyerek ashabının yanına çıkmıştın
Ve mübarek ellerini dizine vurarak :
" görüyor musunuz ne kadar güzel " demiştin
Meclisinde bulunan biri sana seslenmişti :
" anam babam sana feda olsun ya rasulallah, onu bana ver "
Niye istemişti ki senden sevdiğini bile bile
İstendiğinde katiyyen " hayır " demediğini bile bile
" peki " dedin o zata
Ve sen yine yamalı, eski cübbeni giydin
Dostuna kavuşmana bir hafta kalmıştı
Aynı cübbeden yine yine diktiler
Ama giyinmek nasip olmadı
Haberler uçurmuştun ebu hureyre' nin diliyle :
" benden sonra öyle kimseler gelecek ki, keşke peygamberi görseydik de ne malımız ne evladımız olsaydı diyecekler "
Ve hz. enes ile paylaşmıştın özlemini
" beni görmedikleri halde bana iman eden kardeşlerimi görmeyi çok isterdim"
> You are 63 years old
> You are at praying of “Refik-i Ala”
> A lined vestment made of black wool was weaved for you
> Sides of it was white
> You came near your ashab* with wearing it
> And clapping Your blessed hands to your knees
> “Do you see how beautiful it is” You said
> Someone in your chamber had talked to you
> I dont change my parents to You, ya Rasulallah, give it to me”
> Why did he want it from You, although he knew You liked it
> Knowing that You never say “No” if someone asks for
> “Peki” (All right) You said to that one
> And You dressed your old, patchy vestment
> One week was remaining for You to arrive your Dost (dear friend)
> They weaved same vestment again
> But it couldnt be destiny to wear it
> You fly messages with the tongue of Ebu Hureyre
> "After me such people will come that, they will say "We wish that we could see the prophet instead of having childrens or havings”
> You shared your longing with Hz Enes
> "I want too much to see my brothers/sisters those who believe me although they did not see me"
Sultanım!
Ey medine minberinde " ümmeti, ümmeti " diye hüznü giyen sevgili
Ey mekke mihrabında alemler hesabına " allah! " diyen sevgili
Bize lütfu ilahi bahşedilen kapına diz çöktük, bey' at ettik
Rabbinden bize ne getirdi isen amenna
Duyduk, itaat ettik
> My Sultan!
> Oo darling who wears sadness in the mimbar of Medine, saying “ ummah, ummah”
> Ey darling who says “Allah” in behalf of universes on mihrap of Makkah
> We fall on our knees on the door of you which gives us divine grace, we accepted
> What you bring from your Rab, is nice to us
> We heard, we obey
Ya rasulallah
Sen hâlâ kırk yaşındasın
Ve hâlâ ümmetinin başındasın...
> Ya rasulallah,
> You are still on the age 40
> And You are still upon Your ummah…
Translation: ibra
Subscribe to:
Post Comments (Atom)
No comments:
Post a Comment